Öyle günler oluyor ki, ailemizden çok yöneticilerimizi ve iş arkadaşlarımızı görüyor, onlarla vakit geçiriyoruz. Ancak iletişimle ilgili hayatın hemen her alanında yaşadığımız sıkıntı, iş yerinde de farklı şekillerde kendini gösteriyor. insankaynaklari.com’un Platin için yaptığı anket, çalışma hayatında nasıl ‘iletişemediğimizi’ gösteriyor.

İnsanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özelliklerinden biri de konuşabilmesi. İletişim çağı hangi teknolojik kolaylığı sağlarsa sağlasın, ne konuşmanın gerekliliğini ortadan kaldırıyor ne de etkisini azaltıyor. Hayatımızın önemli bir bölümünü iş yerlerinde geçiriyoruz. İş arkadaşlarımızı, yöneticilerimizi, görevli memurları ailemizden, eşimizden veya çocuğumuzdan çok daha fazla görüyoruz. Ofisteki mutluluğu ve  memnuniyeti sağlayan pek çok unsur var şüphesiz…

Pozisyonumuz, maaşımız, sosyal haklarımız ve bütün bunların sonucunda hissettiğimiz prestij… İşte tüm bunları elde etmek ve korumak için aşılması gereken yolun kilometre taşları etkili iletişimden geçiyor. Kendimizi ne kadar iyi ifade edebilirsek, o kadar  anlaşılıyor; bize kendimizi ifade edebilmemiz için ne kadar iyi bir ortam sunuluyorsa, biz de o ortama o kadar katkıda bulunabiliyoruz. Böyle bir ortamın yaratılmasında hem yıllar boyunca oluşmuş kurum kültürü hem de o kültürü özümsemiş yöneticilere büyük görevler düşüyor. Çalışanlarının konuşmasından korkmayan, onları dinlemeyi gereksiz bir egzersiz olarak görmeyen ve onlara ‘dokunabilen’ yöneticiler öyle veya böyle kazanıyorlar.

Peki Türkiye’deki şirketlerde iletişim ne düzeyde? Çalışanlarla yöneticiler arasındaki iletişim dili nasıl? Çalışanlar takım arkadaşlarına ne kadar güveniyor, iletişimde neden zorlanıyor? insankaynaklari.com olarak Platin dergisi için yaptığımız aylık anket, bu ay ‘İş Yerinde İletişim’ başlığı altında gerçekleştirildi. Sonuçlar esasında pek de iç açıcı değil. İletişimle ilgili hayatın hemen her alanında yaşadığımız sıkıntı, iş yerlerinde de değişik boyutlarıyla ortaya çıkıyor. İşte ankete yanıt verenlerin gözüyle, Türkiye’de şirketlerde yaşanan iletişim sorunları yani ‘konuşamayan’ şirketlerin konuşamayan insanlarının gerçeği…

Açık İletişime Kapalıyız…

‘İş Yerinde İletişim’ araştırması, 550 insankaynaklari.com kullanıcısının katılımıyla 9-20 Ocak tarihleri arasında gerçekleştirildi. Ankete katılanların yüzde 52.3’lük çoğunluğunu erkekler oluştururken, katılımcı kadınların oranı yüzde 47.7 oldu. Katılımcıların yüzde 49.71’i, 24-29 yaş arasında. Yaş grubu dikkate alındığında, ankete yanıt verenlerin büyük çoğunluğunun iş hayatına yeni başlayan ya da 5 yılın altında deneyim sahibi olan çalışanlar olduğu görülüyor. Bu da istisnalar hariç tutulursa katılımcıların çoğunun yönetici kademesinde değil ama yeni terfi almış ya da almaya hazırlanan kişiler olduğunu ortaya koyuyor. Anketin ilk bölümünde şirket içi iletişimi sorgulayan bir dizi soru bulunuyor. Yanıtlara göre, katılımcıların yüzde 60’lık bir bölümü şirket yönetimiyle çalışanlar arasında açık bir iletişimin  olduğunu düşünmüyor. Yüzde 38’lik bir kesim ise, bunun aksini yani çalıştığı şirkette açık bir iletişimin olduğunu söylüyor.

Yazarak Kaynaşıyoruz…

Bilindiği gibi, doğru ve etkili iletişimin en önemli unsurlarından biri vereceğimiz mesajı  açık ve yalın bir şekilde karşımızdakine iletebilmek. İş yerinde kişiler değişik nedenlerden dolayı zaman zaman bu ilkeyi ihlal edebiliyorlar. Yine kişilik özelliklerinden de kaynaklanan sebeplerle, açıklık ilkesinin yanından bile geçmekten korkan yönetici ve çalışanlara rastlayabiliyoruz. Bazen de kurumun bizzat kendi yapısı, bu açık iletişimin gerekliliğini ihtiyaçtan bile saymayabiliyor. İş yerinin baskısından, hiyerarşik ve sorumluluğu hatırlatan yapısından dolayı açık iletişimde sıkıntı yaşayanları ‘açmak’ için şirketlerin başvurduğu en  etkili yöntemlerden biri de, iş dışı organizasyonlarla iletişimi kuvvetlendirmek. Ancak anket sonuçlarına göre Türkiye’deki şirketlerin bu alanda da çok başarılı olduğu söylenemez. Katılımcıların yanıtlarına göre, ‘İş yerimde tüm çalışanların katılımına yönelik iş dışı organizasyonlar düzenlenir’  önermesine sadece yüzde 34.48 oranında ‘evet’ denilmiş. Yüzde 61.21’lik bir kesim, bu tür bir organizasyonun olmadığını söylüyor. Şirket içi iletişimi kuvvetlendirmenin ve paylaşımı artırmanın bir diğer yolu olan dergi ve benzer materyaller ise, şirketlerin görece daha çok kullandıkları bir araç. Anket katılımcılarının deneyimlerine bakılırsa, yüzde 53’lük bir kesimin çalıştığı şirkette bu tür bir yöntem kullanılıyor.

Bilgiyi Paylaşamıyoruz…

İletişimde işin ‘business’ tarafına yöneldiğimizde yani işin içine hedeflerin paylaşımı girdiğinde, şirketlerin iletişimde biraz daha başarılı bir dil  tutturduğunu gözlemlemek mümkün. Zira, katılımcıların yüzde 50.28’i tüm çalışanların şirket hedeflerini bildiğini ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için çalıştığını söylüyor.

Bu da yöneticilerin en azından ortak hedefleri paylaşmakta daha istekli olduklarını ortaya koyuyor. Tek başına bir bölümün ya da departmanın güçlü bir iletişim sağlaması yeterli değil. şirketleri yaşayan birer organizmaya benzetirsek, bu organizmanın tüm organları arasında belirli bir uyumun olması gerekiyor. Bu uyumu sağlayan en önemli unsur ise bilgi paylaşımı. Ancak ne yazık ki ankete katılanların yüzde 58.62’lik çoğunluğu ‘Bölümler arasında sürekli bilgi paylaşımı vardır’ şıkkını ‘katılmıyorum’ şeklinde yanıtlamış durumda.

Geri Bildirimler Zayıf…

Anketin ikinci bölümünde, yöneticilerin çalışanlarına yönelik davranışlar ve iletişim tarzı merak altına alınıyor. Buna göre, değişik sorularla yöneticilerin çalışanlarına karşı kullandığı dil sorgulanıyor. Çıkan sonuçlar ise kelimenin tam anlamıyla ‘ortada’. Yöneticisinin şirket ve bölüm hedeflerini açık bir şekilde paylaştığını düşünenlere baskın çıkıyor. Yine aynı şekilde, yöneticisi için ‘Bilgi ve deneyimlerini çalışanlarıyla paylaşır’ ifadesine katılanlar da katılmayanlara göre daha fazla. Ancak oranlar arasında çok az bir fark var. Kısaca, yöneticilerin bu alandaki başarısı konusunda görüşler neredeyse iki ayrı kutup oluşturuyor. Aynı sonuç, işle ilgili kararlarda yöneticinin çalışanın görüşünü alıp almadığı yönündeki soruya verdiği yanıt için de geçerli. “Yöneticimiz işle ilgili kararlarda görüşlerimi alarak katılımımı sağlar” diyenlerin oranı yüzde 49.57 iken; bunun tersini ifade edenlerin oranı yüzde 47.84. Yapılan işle ilgili yöneticisinin geri bildirimde bulunduğunu ve inisiyatif kullanma yönünde  teşvik edildiğini düşünenlerin oranı ise, böyle düşünmeyenlere göre daha düşük.

Anketten çıkan en olumlu sonuçlardan biri ise yöneticilerin çalışanlar tarafından ‘ulaşılabilir’ bulunması. Katılımcıların yüzde 64.65’i “Yöneticim her zaman ulaşılabilir bir yöneticidir” diyor. Buna karşılık, yine yüzde 68.68’lik bir kesim, yöneticisinin yüksek performansı zamanında ödüllendirmediğini düşünüyor. Anket Türkiye’deki yöneticilerin çalışanların gözünde çizdiği portre hakkında önemli ipuçları sunuyor. Bu sonuçlara göre, yöneticiler iş dışı iletişimde çalışanların gözünde sınıfta kalmış durumdalar.

Ankete verilen yanıtlardan genel olarak şu yargılara varmak mümkün: Türkiye’de ağırlıklı olarak çalışanların ilgi alanlarını merak etmeyen, öğle yemekleri ya da kahve molalarında çalışanlarla birlikte olmayı terih etmeyen, çalışanların katılımına yönelik iş dışı aktiviteler yaratmayan, çalışanların iş ve özel yaşamdaki sorunlarıyla ilgilenmeyen yönetici tipi hakim.

Eleştiriye Fena Bozuluyoruz…

Şirket içi iletişim derken sadece yönetici-çalışan ya da çalışan-yönetici ilişkisini incelemek yeterli değil. çalışanların kendi aralarındaki iletişimin nasıl bir seyir izlediği de o denli önemli. Ankette, çalışma arkadaşlarıyla ilgili de bir dizi soru var. işte en çapıcı sonuçlar da burada çıkıyor zaten. Çünkü, verilen yanıtlara göre, çalışanlar arasındaki iletişim zorluklarının yönetici- çalışan arasındaki iletişim zorluklarından hiç de aşağı kalır yanı yok. Ankete katılanların büyük bir bölümü çalışma arkadaşlarının ne uyum içinde olduğunu, ne de takım ruhuyla başarılı projeler ürettiklerini söyleyebiliyor. Üstelik bu sefer “Katılmıyorum” diyenlerin oranı yüzde 60’ların üzerinde.

Çalışanlar arasındaki iletişimde bir diğer sorunlu bölge de, eleştiriye açık bir yapının olmaması. Katılımcıların çoğu iş yerlerinde karşılıklı  eleştiriye açık bir yapının olmadığını belirtiyor. Araştırmaya göre, unvan ve deneyim farkı da çalışanlar arasında ortaya çıkan iletişim sorununun temel kaynaklarından biri. Ankete katılanların verdiği yanıtlara göre, aynı ekipte çalışanların birbirlerinin deneyimlerinden yararlanma adına çok da pozitif bir etkileşim içinde oldukları söylenemiyor. Kısaca sadece yönetici-çalışan değil, çalışan-çalışan iletişiminde de alınması gereken çok yol var